Oğlan kızın omuzlarından sımsıkı tutarken ruhunu çepeçevre saran gözlerin maviliğinde kaybolmuş bir haldeydi. Onların hikayesi bilinenlerden biraz daha farklı. Fakat bunun bir önemi yok. O maviliğin derinliklerinde yavaş yavaş kaybolduğunun farkında vardığında herşey için çok geçti. Nefes almakta zorlanıyor ve ter içindeydi. Kısık bir sesle
-Üzgünüm onlar kadar şanslı değilim.
-Onlar kim? dedi kız söylediklerinden hiçbirşey anlamamıştı.
Hiç duymamış gibi devam etti. Sanki bu konuşmayı yapmak için uzun zamandır bekliyordu. Söyleyeceklerinin birçoğunu çoktan unutmuştu bile. Ama bir yerden başlamalıydı.
-Onlar kadar şanslı değilim biliyorum fakat sonunda sana kavuşacaksam yıllarca beklerim...
Derin bir nefes aldıktan sonra hafifçe gülümseyerek devam etti.
-Seni beklerken her yeni gün umudum olur ve her attığım adımda sana biraz daha yaklaşmış olmanın hayali... düşüncesi bile güzel.
Allahın hergünü Seni soluyup Seni koklarken ve Senin özleminle kavrulurken nasıl beklemem ki. Beklerim elbet...
Söylemek istediği çok şey vardı aslında. Ama kelimeler boğazında düğümleniyordu. Birden yüzündeki gülümsemenin yerine kara bulutlar geldi, kaşları çatılmıştı.
-Fakat geçen onca senenin ardından sen yine aynı sen olabilir misin ve ben...
Başını öne eğmiş gözyaşlarını gizlemeye çalışıyordu.
-ve söyler misin yokluğun pençesinden sıyrılıp küllerimizden yeniden doğabilir miyiz? ölüme ve zamana inat. Tüm bunlar bir tarafa belki de en zor olanı beklemekle geçen yılların ardından ellerine değen onlarca elin pis kokusu... iğrenç dokunuşları... Bunu kalbime nasıl kabul ettirebilirim.
-Saçmalıyorsun!! dedi kız sinirden kıpkırmızı olmuştu.
-Söyler misin yüreğimi açsam, aşkına karşılık versem, haykırsam evet desem yüzlerce kez evet seni seviyorum desem, söz versem ya da duymak istediğin herneyse. Olacakları düşündün mü hiç? Ne yapabilirsin? Hiçbir şey! uzattığım eli tutabilirmisin? Hayırrrr! Bu herşeyi daha da zorlaştırır. Herşey bu kadar karmakarışık bir haldeyken sen gelmiş bana beklemekten söz ediyorsun.
Senin yapmak zorunda kaldığın tercihler ya da zorunlulukların ve benimkiler ve bu vakit tutmazlık, bu lanet olası yanlış zamanlama kimsenin suçu değil.
Hıçkırırken sesi tamamen boğulmuştu ve titriyordu. Oğlanın elini sıkıca tuttu yavaşça yanağına götürdü.
-Bu kimsenin suçu değil bu kader .
-Üzgünüm onlar kadar şanslı değilim.
-Onlar kim? dedi kız söylediklerinden hiçbirşey anlamamıştı.
Hiç duymamış gibi devam etti. Sanki bu konuşmayı yapmak için uzun zamandır bekliyordu. Söyleyeceklerinin birçoğunu çoktan unutmuştu bile. Ama bir yerden başlamalıydı.
-Onlar kadar şanslı değilim biliyorum fakat sonunda sana kavuşacaksam yıllarca beklerim...
Derin bir nefes aldıktan sonra hafifçe gülümseyerek devam etti.
-Seni beklerken her yeni gün umudum olur ve her attığım adımda sana biraz daha yaklaşmış olmanın hayali... düşüncesi bile güzel.
Allahın hergünü Seni soluyup Seni koklarken ve Senin özleminle kavrulurken nasıl beklemem ki. Beklerim elbet...
Söylemek istediği çok şey vardı aslında. Ama kelimeler boğazında düğümleniyordu. Birden yüzündeki gülümsemenin yerine kara bulutlar geldi, kaşları çatılmıştı.
-Fakat geçen onca senenin ardından sen yine aynı sen olabilir misin ve ben...
Başını öne eğmiş gözyaşlarını gizlemeye çalışıyordu.
-ve söyler misin yokluğun pençesinden sıyrılıp küllerimizden yeniden doğabilir miyiz? ölüme ve zamana inat. Tüm bunlar bir tarafa belki de en zor olanı beklemekle geçen yılların ardından ellerine değen onlarca elin pis kokusu... iğrenç dokunuşları... Bunu kalbime nasıl kabul ettirebilirim.
-Saçmalıyorsun!! dedi kız sinirden kıpkırmızı olmuştu.
-Söyler misin yüreğimi açsam, aşkına karşılık versem, haykırsam evet desem yüzlerce kez evet seni seviyorum desem, söz versem ya da duymak istediğin herneyse. Olacakları düşündün mü hiç? Ne yapabilirsin? Hiçbir şey! uzattığım eli tutabilirmisin? Hayırrrr! Bu herşeyi daha da zorlaştırır. Herşey bu kadar karmakarışık bir haldeyken sen gelmiş bana beklemekten söz ediyorsun.
Senin yapmak zorunda kaldığın tercihler ya da zorunlulukların ve benimkiler ve bu vakit tutmazlık, bu lanet olası yanlış zamanlama kimsenin suçu değil.
Hıçkırırken sesi tamamen boğulmuştu ve titriyordu. Oğlanın elini sıkıca tuttu yavaşça yanağına götürdü.
-Bu kimsenin suçu değil bu kader .
Yorumlar
Yorum Gönder